1. Biz Ehl-i Sünnet ve-l Cemaat el'an Mehdinin vücuduna

İTİKAD ediyoruz !

 

Çünki her zaman, her asır, kuvve-i maneviyenin takviyesine medar olacak ve yeisten kurtaracak "Mehdi" MANASINA muhtaçtır. Bu manada, her asrın bir HİSSESDİ BULUNMAK LAZIMDIR.

Sözler ( 344 )

 

Âhirzamanda Hazret-i MEHDİ GELECEĞİNE ve fesada girmiş âlemi ıslah edeceğine dair MÜTEADDİD RİVAYAT-I SAHİHA VAR.

Mektubat ( 439 )

 

 


RİVAYETLERDE, âhirzamanın alâmetlerinden olan ve Âl-i Beyt-i Nebevî'den Hazret-i MEHDİ'nin (Radıyallahü Anh) hakkında ayrı ayrı HABERLER VAR.

Şualar ( 590 )

 

Hem Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın MEHDİ ve İsa Aleyhisselâm ve Deccal ve Ye'cüc-Me'cüc ve Sedd-i Zülkarneyn hakkındaki müteşabih hadîsleri Risale-i Nur tevil etmiş, esas maksadı anlatmış.

Barla Lahikası ( 143 )

 

Her asırda MEHDİ manasına ümmetin fıtrî bir ihtiyacına binaen beklemişler. Ve birkaç vecihte rivayetlerin delaletiyle birkaç mehdi, belki her asırda bir nevi mehdi sâdât-ı Ehl-i Beyt'ten GELECEĞİ ÜMMETÇE KABUL EDİLMİŞ.

Şualar ( 420 )

 

Mehdi, Süfyan gibi âhirzamanda gelecek eşhasları çok zaman evvel hattâ TABİİN zamanında onları BEKLEMİŞLER, yetişmek emelinde bulunmuşlar. Hattâ bazı ehl-i velayet "Onlar geçmiş" demişler.

Sözler ( 343-344 )

 

76. Bir kitabda Mehdi'ye dair hadîslerin kâffesi zaîftir denilmiş.

C: Hangi mes'ele var ki, bazı kitablarda ona ilişilmesin. Hattâ İbn-i Cevzî gibi büyük bir muhaddis bazı sahih ehadîsi mevzu' dediğini, ülemalar taaccüble nakletmişler. Hem her zaîf veya mevzu' hadîsin manası yanlıştır demek değildir. Belki an'aneli sened ile hadîsiyeti kat'î değildir demektir. Yoksa manası hak ve hakikat olabilir.

Şualar ( 420 )

 

Nifak perdesi altında, Risalet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) İNKAR edecek Süfyan namında müdhiş bir şahıs, ehl-i nifakın başına geçecek, şeriat-ı İslâmiyenin tahribine çalışacaktır. Ona karşı Âl-i Beyt-i Nebevînin silsile-i nuranîsine bağlanan, ehl-i velayet ve ehl-i kemalin başına geçecek Âl-i Beyt'ten Muhammed MEHDİ isminde bir zât-ı nuranî, o Süfyan'ın şahs-ı manevîsi olan cereyan-ı münafıkaneyi öldürüp dağıtacaktır.

Mektubat ( 56 )

 

hem âlem-i İslâmiyetin bir silsile-i nuraniyesi olan Âl-i Beytine EHL-İ İMANI MANEVİ RABTETMEK İÇİN, MEHDİ'yi HABER VERMİŞ. Âhirzamanda gelen Mehdi gibi, herbir asır Âl-i Beytten bir nevi Mehdi, belki Mehdiler bulmuş.

Mektubat ( 95 )

 

Ümmetin beklediği, âhirzamanda gelecek zatın üç vazifesinden en mühimmi ve en büyüğü ve en kıymetdarı olan iman-ı tahkikîyi neşir ve ehl-i imanı dalaletten kurtarmak cihetiyle o en ehemmiyetli vazifeyi aynen bitemamiha Risale-i Nur’da görmüşler. İmam-ı Ali ve Gavs-ı Azam ve Osman-ı Halidî gibi zatlar bu nokta içindir ki, o gelecek zatın makamını Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsinde keşfen görmüşler gibi işaret etmişler. Bazan da o şahs-ı manevîyi bir hâdimine vermişler, o hâdime mültefitane bakmışlar. Bu hakikattan anlaşılıyor ki; sonra gelecek o mübarek zat, Risale-i Nur’u bir programı olarak neşir ve tatbik edecek.” (S.T: 9)

 

 

Hazret-i Hasan'dan (R.A.) teselsül eden nuranî nesl-i mübarekinden Gavs-ı A'zam olan Şah-ı Geylanî gibi çok MEHDİ-misal verese-i nübüvvet ve hamele-i şeriat-ı Ahmediye (A.S.M.) olan zâtların hesabına Hazret-i Hasan'ın (R.A.) başını öpmüş ve o zâtların istikbalde edecekleri hizmet-i kudsiyelerini nazar-ı nübüvvetle görüp takdir ve istihsan etmiş ve takdir ve teşvike alâmet olarak Hazret-i Hasan'ın (R.A.) başını öpmüş. Hem Hazret-i Hüseyin'e karşı gösterdikleri fevkalâde ehemmiyet ve şefkat, Hazret-i Hüseyin'in (R.A.) silsile-i nuraniyesinden gelen Zeynelâbidîn, Cafer-i Sadık gibi eimme-i âlîşan ve hakikî verese-i Nebeviye gibi pek çok mehdi-misal zevat-ı nuraniyenin namına ve Din-i İslâm ve vazife-i risalet hesabına boynunu öpmüş, kemal-i şefkat ve ehemmiyetini göstermiştir.

Evet Zât-ı Ahmediyenin (A.S.M.) gayb-aşina kalbiyle, dünyada Asr-ı Saadetten ebed tarafında olan meydan-ı haşri temaşa eden ve yerden Cennet'i gören ve zeminden gökteki melaikeleri müşahede eden ve zaman-ı Âdem'den beri mazi zulümatının perdeleri içinde gizlenmiş hâdisatı gören, hattâ Zât-ı Zülcelal'in rü'yetine mazhar olan nazar-ı nuranîsi, çeşm-i istikbal-bînîsi, elbette Hazret-i Hasan ve Hüseyin'in arkalarında teselsül eden aktab ve eimme-i verese ve mehdileri görmüş ve onların umumu namına başlarını öpmüş. Evet Hazret-i Hasan'ın (R.A.) başını öpmesinde, Şah-ı Geylanî'nin hisse-i azîmesi var.

Lem'alar ( 20 )

 

İşte bak! Hazret-i Hasan'ın neslinden gelen aktablar, hususan Aktab-ı Erbaa ve bilhâssa Gavs-ı A'zam olan Şeyh Abdülkadir-i Geylanî ve Hazret-i Hüseyin'in neslinden gelen imamlar, hususan Zeynelâbidîn ve Cafer-i Sadık ki, herbiri birer manevî MEHDİ hükmüne geçmiş, manevî zulmü ve zulümatı dağıtıp, envâr-ı Kur'aniyeyi ve hakaik-i imaniyeyi neşretmişler. Cedd-i emcedlerinin birer vârisi olduklarını göstermişler.

Mektubat ( 100 )

 

Eğer Şeyh Abdülkadir-i Geylanî (R.A.) ve Şah-ı Nakşibend (R.A.) ve İmam-ı Rabbanî (R.A.) gibi zâtlar bu zamanda olsaydılar, bütün himmetlerini, HAKAİK-i imaniyenin ve AKAİD-i İslâmiyenin takviyesine sarfedeceklerdi. Çünki saadet-i ebediyenin medarı onlardır. Onlarda kusur edilse, şekavet-i ebediyeye sebebiyet verir.

Mektubat ( 23 )

 

 

 

 

:Cenab-ı Hak kemal-i rahmetinden, şeriat-ı İslâmiyenin ebediyetine bir eser-i himayet olarak, herbir fesad-ı ümmet zamanında bir muslih veya bir müceddid veya bir halife-i zîşan veya bir kutb-u a'zam veya bir mürşid-i ekmel veyahud bir nevi Mehdi hükmünde mübarek zâtları göndermiş; fesadı izale edip, milleti ıslah etmiş; Din-i Ahmedîyi (A.S.M.) muhafaza etmiş. Madem âdeti öyle cereyan ediyor, âhirzamanın en büyük fesadı zamanında; elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddid, hem hâkim, hem MEHDİ, hem mürşid, hem kutb-u a'zam olarak bir zât-ı nuranîyi gönderecek ve o zât da Ehl-i Beyt-i Nebevîden olacaktır.

Mektubat ( 440 )

 

Hazret-i MEHDİ'nin cem'iyet-i nuraniyesi, Süfyan komitesinin tahribatçı rejim-i bid'akâranesini tamir edecek, Sünnet-i Seniyeyi ihya edecek; yani âlem-i İslâmiyette risalet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) inkâr niyetiyle şeriat-ı Ahmediyeyi (A.S.M.) tahribe çalışan Süfyan komitesi, Hazret-i Mehdi cem'iyetinin mu'cizekâr manevî kılıncıyla öldürülecek ve dağıtılacak.

Mektubat ( 441 )

 

 

 

2. İnsanın itikadı sağlam olmazsa, davayı kaybeder.

Hakikî dava budur.

 

hadîs üç kaziyeyi mutazammındır:

Birincisi: Bu kelâm peygamberin kelâmıdır. Bu kaziye ise, tevatürün -eğer olsa- neticesidir.

İkincisi: Kelâmın mana-yı muradı hak ve sadıktır. Bu kaziye ise, mu'cizelerden tevellüd eden bürhanın neticesidir.

Bu ikisinde ittifak etmek gerektir. Fakat birincisini inkâr eden, mükâbir, kâzib olur. İkincisini inkâr eden adam dalalete gider, zulmete düşer.

Üçüncü kaziye: Bu kelâmda murad budur. Ve bu sadefte olan cevher budur; ben gösteriyorum. Bu kaziye ise teşehhi ile değil, içtihadın neticesidir. Zâten müçtehid olan başka müçtehidin taklidine mükellef değildir. Bu üçüncü kaziyede ihtilafat feveran ederler. Kal u kîl buna şahiddir. Bunu inkâr eden adam eğer içtihad ile olsa, ne mükâbirdir ve ne küfre gider. Zira âmm, bir hâssın intifasıyla müntefî değildir. Binaenaleyh her eve kendi kapısıyla gitmek lâzımdır. Zira her evin bir kapısı var. Ve her kilidin bir anahtarı vardır...

Muhakemat ( 47 - 48 )

 

o aklın hilaf-ı hakikat gördüğü bir HADİSİN İNKARINA KALKIŞMA ! "Ya bir tefsiri, ya bir tevili, ya bir tabiri vardır" de, İLİŞME!.

Sözler ( 349 )

 

Bu Beşinci Şua'yı hükûmetin eline geçmeden evvel biz mahrem tutuyorduk. Hem bütün taharrilerde bende bulunmadı. Hem maksadı yalnız avamın imanlarını şübhelerden ve müteşabih hadîsleri inkârdan kurtarmaktır.

Şualar ( 358

 

yüzde yüz ihtimal ile sefahet ve haram ve İTİKATSIZLIK ve fıskta devam edenler -tövbe etmemek şartıyla- ya i'dam-ı ebedî (âhirete inanmayanlara) veya daimî ve karanlık haps-i münferid (beka-i ruha inanan ve sefahette gidenlere) ve şekavet-i ebediye i'lamını alacaklarını yüzde doksandokuz ihtimal ile kat'î haber veren

Asa-yı Musa ( 14 )

 

ALTINCI NOTA: Ey kâfirlerin çokluklarından ve onların bazı hakaik-i imaniyenin inkârındaki ittifaklarından telaşa düşen ve itikadını bozan bîçare insan! Bil ki: Kıymet ve ehemmiyet, kemmiyette ve aded çokluğunda değil. Çünki insan eğer insan olmazsa, şeytan bir hayvana inkılab eder. İnsan, bazı firenkler ve firenk-meşrebler gibi ihtirasat-ı hayvaniyede terakki ettikçe, daha şiddetli bir hayvaniyet mertebesini alır.

Lem'alar ( 120 )

 

Çünki İTİKADI SARSILMIŞ, ahlâkı bozulmuş yüz fâsıkın idaresi ve onlar içinde asayiş temini, binler ehl-i salahatın idaresinden daha müşkildir.

Lem'alar ( 123 )

 

"Ben de Adliyenin mahkemesine derim ki: Bin üçyüz elli senede ve her asırda üçyüz elli milyon insanların hayat-ı içtimaiyesinde en kudsî ve hakikî ve hakikatlı bir düstur-u İlahîyi, üçyüz elli bin tefsirin tasdiklerine ve ittifaklarına istinaden ve bin üçyüz elli sene zarfında geçmiş ecdadımızın İTİKADLARINA İKTİDAEN tefsir eden bir adamı mahkûm eden haksız bir kararı, elbette rûy-i zeminde adalet varsa, o kararı red ve bu hükmü nakzedecektir!.."}

Lem'alar ( 195 )

 

{(Haşiye): Kötü hasletler, BATIL İTİKADLAR, günahlar, bid'alar; manevî kirlerden olduklarını unutmamalıyız.}

Lem'alar ( 307 )

 

Abbasîlerin zamanında, o tarihte Mu'tezile, Râfızî, Cebrî ve perde altında zındıklar, mülhidler, İslâmiyeti zedeleyen çok fırak-ı dâlle meydana gelmiştiler. ŞERİAT VE İTİKAD noktasında ehemmiyetli sarsıntılar olması hengâmında, Buharî, Müslim, İmam-ı A'zam, İmam-ı Şafiî, İmam-ı Mâlik, İmam-ı Ahmed İbn-i Hanbel ve İmam-ı Gazalî ve Gavs-ı A'zam ve Cüneyd-i Bağdadî gibi pekçok eazım-ı İslâmiye imdada yetişip o fitne-i diniyeyi mağlub ettiler.

Şualar ( 331 )

 

Evet bu asrın dehşetine karşı, TAKLİDİ OLAN İTİKADIN istinad kal'aları sarsılmış ve uzaklaşmış ve perdelenmiş olduğundan; her mü'min, tek başıyla dalaletin cemaatle hücumuna mukavemet ettirecek gayet kuvvetli bir iman-ı tahkikî lâzımdır ki dayanabilsin.

Şualar ( 749 )

 

Biz Ehl-i Sünnet ve-l Cemaat el'an Cehennem'in vücuduna itikad ediyoruz, amma yerini tayin edemiyoruz.

İşarat-ül İ'caz ( 128 )

 

Evet bu mağlubiyet, aynen zelzele gibi, ihanetin cezasıdır. Burada çok zâtlar kat'iyyen hükmediyorlar ki: Risalet-ün Nur'un iki merkez-i intişarı olan Isparta ve Kastamonu vilayetleri sair yerlere nisbeten âfât-ı semaviyeden mahfuz kaldıklarının sebebi, Risalet-ün Nur'un verdiği İMAN-I TAHKİKİ VE KUVVET-İ İTİKADİYEDİR.

Kastamonu Lahikası ( 17 )

 

ve sarsılmaz iman ve itikadlarıyla İslâmiyet şerefini ve Kur'anın hakaikini koruyan 

Şualar ( 554 )

 

"Bu dünya fânidir. En büyük dava, bâki olan âlemi kazanmaktır. İnsanın İTİKADI sağlam olmazsa, davayı kaybeder.

Hakikî dava budur.

 

Emirdağ Lahikası-1 ( 15 )